Mimarlık'ta hangi bölümler var ?

Aylin

New member
9 Mar 2024
225
0
0
Mimarlık’ta Hangi Bölümler Var? Sadece Tasarım Değil, Düşüncenin Mimarisi

Selam forum ahalisi! Mimarlıkla ilgilenen biri olarak yıllardır şu soruyla çok sık karşılaşıyorum: “Mimarlık deyince ne anlıyorsun, çizim mi yapıyorsun sadece?” Açık konuşayım; bu soru her duyduğumda içimden bir tebessüm geçiyor. Çünkü mimarlık sadece çizim değil, bir düşünce biçimi, bir yaşam felsefesi. Ama ne yazık ki birçok insan, bu devasa alanın içindeki bölümlerin çeşitliliğini ve birbirine nasıl bağlı olduğunu bilmiyor. Bugün biraz eleştirel bir gözle buna bakalım istedim.

Mimarlık: Sadece Bir Bölüm Değil, Bir Ekosistem

Mimarlık denince akla tek bir alan geliyor: bina tasarımı. Oysa mimarlık, aslında çok katmanlı bir ekosistemdir. Üniversitelerde bu alan, farklı alt bölümlere ayrılır ve her biri farklı bir insan tipine hitap eder.

- Mimari Tasarım: Klasik anlamda “mimar” deyince akla gelen bölümdür. Burada yaratıcı düşünce, estetik kaygı ve teknik bilgi bir aradadır.

- İç Mimarlık: İnsanla mekân arasındaki duygusal bağı kuran alandır. Bu bölümde mekânın ruhu kadar, insan psikolojisi de önemlidir.

- Kentsel Tasarım: Şehirlerin nefes almasını sağlayan, toplumsal yaşantıyı planlayan bölümdür. Sosyoloji ve mühendislik iç içedir.

- Peyzaj Mimarlığı: Doğayı sadece süs değil, bir yaşam unsuru olarak gören bir yaklaşımdır.

- Restorasyon ve Koruma: Tarihi yapıları geleceğe taşımayı amaçlayan, geçmişle gelecek arasında köprü kuran bölümdür.

- Yapı Teknolojileri / Yapı Bilgisi: Bu alanda tasarımdan çok sistem, malzeme, dayanıklılık ve sürdürülebilirlik ön plandadır.

Eleştirel Gerçek: Her Bölüm Aynı Değer Görmüyor

İşin en can alıcı kısmı da burada başlıyor. Mimaride bazı bölümler, diğerlerine göre daha “prestijli” kabul ediliyor.

Mesela “Mimari Tasarım” okuyan biri genelde “gerçek mimar” olarak görülüyor; oysa peyzaj ya da iç mimarlık gibi bölümler “yardımcı alanlar” olarak etiketleniyor.

Bu bakış açısı hem haksız hem de tehlikeli. Çünkü şehir dediğimiz şey, bu bölümlerin hepsinin ortak emeğiyle var olur.

Gerçek dünyadan bir örnek:

Londra’daki King’s Cross Yenileme Projesi. Bu proje, sadece bina tasarımıyla değil, iç mekân düzeni, peyzaj, altyapı ve tarihi koruma anlayışıyla da başarıya ulaştı. Yani farklı mimarlık bölümlerinin eşit katkısıyla bir kentsel dönüşüm harikası ortaya çıktı.

Ama Türkiye’ye döndüğümüzde tablo biraz karanlık. Hâlâ birçok kurumda, iç mimarlık veya peyzaj bölümleri “ana mimarinin alt kolu” gibi görülüyor. Oysa bu yaklaşımla ne şehirlerimiz nefes alabilir, ne insanlar mekânlarında huzur bulabilir.

Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yaklaşımı

Bu farklı bölümler arasında dikkat çeken bir diğer dinamik de toplumsal cinsiyetle ilgili.

Erkekler genelde yapısal ve stratejik bölümlerde (yapı bilgisi, şehir planlama gibi) yoğunlaşırken, kadınlar daha çok insan ilişkili ve empatik bölümlerde (iç mimarlık, peyzaj, koruma-restorasyon gibi) öne çıkıyor.

Bu durum kötü bir şey değil; aksine mimarlığın çeşitliliğini besleyen bir gerçeklik.

Ancak sorun şu: Erkeklerin yoğun olduğu alanlar genellikle “teknik” olduğu için daha fazla ciddiye alınıyor, kadınların ön planda olduğu alanlar ise “duygusal” ya da “estetik” olarak küçümseniyor.

Bu zihniyet, sadece mesleklerin değil, şehirlerin de ruhunu zedeliyor.

Kadın bir mimar, bir alanın “insanla kurduğu ilişkiyi” düşündüğünde o alan yaşanabilir hale gelir.

Erkek bir mimar, o alanın “nasıl daha dayanıklı, düzenli, etkili olabileceğini” düşündüğünde o alan işler hale gelir.

İkisi birleştiğinde, şehir gerçekten insana hizmet etmeye başlar.

Mimarlık Eğitimi: Kağıt Üzerinde Değil, Gerçek Hayatta Eksik

Üniversitelerdeki mimarlık eğitimi hâlâ çok teorik.

Öğrenciler yıllarca çizim, maket ve proje sunumu yapıyor ama mezun olduklarında karşılarına çıkan gerçek dünya, onlara anlatılandan çok farklı.

Mesela “peyzaj” dersinde öğrendiğin bitki türlerini, sahada uygulamak istediğinde belediyenin bütçesi izin vermiyor.

Ya da “restorasyon”da korunması gereken taş yapıyı, müteahhit “yenileyelim daha modern olsun” diyerek yıkıyor.

Bu noktada mimarlığın sadece çizim değil, bir mücadele alanı olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

Mimar, sadece yapıları değil, zihniyetleri de yeniden inşa etmeli.

Forumun Kalbi: Tartışalım!

Gelin şimdi biraz düşünelim, çünkü mimarlık tartışmadan gelişmez.

🔹 Sizce hangi mimarlık bölümü gelecekte daha önemli hale gelecek? Yapay zekâ tasarımı mı, yoksa sürdürülebilir şehir planlaması mı?

🔹 Kadın ve erkek mimarların yaklaşımı şehirlerin tasarımında gerçekten fark yaratıyor mu?

🔹 Üniversitelerdeki bölümler arası hiyerarşi ortadan kalkmalı mı, yoksa bu farklılık mesleki gelişimi mi besliyor?

🔹 “Gerçek mimar” kavramı sizce hâlâ gerekli mi, yoksa her alt alan kendi içinde başlı başına bir mimarlık mı?

Sonuç: Mimarinin Bölünmüşlüğü, Toplumun Yansıması

Mimarlık bölümleri arasındaki farklar, aslında toplumun genel yapısını yansıtıyor.

Nasıl ki toplumda bazı meslekler “daha prestijli” görülüyorsa, mimarlıkta da bu durum aynen yaşanıyor.

Ama şunu unutmamak gerekiyor:

Bir bina sadece duvarlardan ibaretse ruhsuzdur.

Bir şehir sadece planlardan ibaretse insansızdır.

Gerçek mimarlık, hem stratejik zekâyı hem empatik sezgiyi içinde barındırır.

Bir erkek mimarın “nasıl yapılır?” sorusuyla bir kadın mimarın “nasıl hissedilir?” sorusu birleştiğinde, ortaya sadece bir yapı değil, bir yaşam biçimi çıkar.

O yüzden belki de mimarlıkta bölümleri değil, bakış açılarını konuşmalıyız.

Belki de “hangi bölüm?” değil, “hangi etki?” sorusunu sormalıyız.

Peki siz ne düşünüyorsunuz forum ahalisi?

Mimarlıkta asıl ayrım teknik bilgi mi, yoksa insanın mekânla kurduğu duygusal bağ mı?

Hadi tartışalım; çünkü her fikir, bir başka mimarinin temeli olabilir.