[color=]Mimari Projede “BDK” Ne Demek? Sosyal Faktörler Üzerinden Bir Değerlendirme[/color]
Bu konuyu uzun zamandır merak eden biri olarak söylüyorum: “BDK” terimiyle ilk kez bir mimari proje dosyasında karşılaştığımda, teknik bir kısaltma olduğunu anlamıştım ama anlamının ötesinde, bu tür terimlerin nasıl bir sosyal sistemin parçası olduğunu düşünmeden edemedim. BDK — yani “Bina Denetim Kuruluşu” — kulağa tamamen teknik bir kavram gibi gelebilir. Fakat mimarlığın toplumsal bir eylem olduğunu hatırlarsak, bu kısaltmanın ardında aslında çok daha derin yapısal ilişkiler, sınıfsal ayrımlar, toplumsal cinsiyet dinamikleri ve kültürel temsiller yatar.
Mimari, yalnızca binaların değil, aynı zamanda güç ilişkilerinin, kültürel kimliklerin ve sosyal değerlerin de inşa edildiği bir alandır. Dolayısıyla BDK kavramını sadece “denetim” olarak değil, aynı zamanda kimin denetlediği, kimin karar verdiği, kimin inşa ettiği sorularıyla birlikte düşünmek gerekir.
[color=]BDK’nın Teknik Tanımı ve Sosyal Arka Planı[/color]
Kısaca açıklamak gerekirse, BDK yani Bina Denetim Kuruluşu, inşaatların yasal standartlara uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğini kontrol eden, kamu güvenliği için oluşturulmuş bir sistemdir. Görünürde tamamen teknik bir yapı: mühendislik hesapları, beton kalitesi, statik güvenlik, proje uygunluğu gibi unsurların denetimiyle ilgilenir. Ancak pratikte bu süreçler, farklı sosyal grupların sisteme erişim biçimlerini doğrudan etkiler.
Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde, yapı denetimi yalnızca teknik bir süreç değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir mücadele alanıdır. Kimin hangi mahallede, hangi malzemeyle, hangi estetik anlayışla inşa ettiği; tüm bunlar sınıfsal, kültürel ve hatta cinsiyet temelli eşitsizliklerle iç içe geçer.
BDK’nın kararları, çoğu zaman “güvenlik” kavramı üzerinden meşrulaştırılır. Ancak bu güvenlik kavramı, yalnızca fiziksel değil, sembolik bir anlam da taşır: kimin şehrin merkezinde yaşayabileceği, kimin periferide kalacağı, kimin sesinin duyulacağı gibi konuları da şekillendirir.
[color=]Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden BDK[/color]
Mimarlık ve inşaat dünyası hâlâ büyük ölçüde erkek egemen bir alandır. Kadın mimarlar, mühendisler veya denetçiler genellikle görünmez emeğin temsilcileridir. BDK sisteminde de karar mekanizmalarının çoğu erkeklerin elindedir. Bu durum, yalnızca meslek içi temsiliyetle ilgili değil, aynı zamanda tasarımın kime hizmet ettiğiyle de ilgilidir.
Kadınlar genellikle sosyal yapıların etkilerini daha empatik bir biçimde kavrarlar. Bir binanın erişilebilirliği, güvenliği, yaşam kalitesi gibi konulara duygusal zekâyla yaklaşırlar. Bina denetim süreçlerinde bu empati eksikliği, “soğuk” teknik yaklaşımların toplumsal gerçekliği göz ardı etmesine yol açar.
Örneğin, bir apartman projesinde çocuk oyun alanının yeterliliği ya da kadınların güvenli ulaşımı gibi detaylar, çoğu zaman “önemsiz” görülür. Oysa bunlar, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından mimarinin en görünür göstergeleridir. BDK süreçleri, bu tür sosyal kriterleri daha fazla içermeye başladığında, mimarlık gerçekten insan merkezli bir disipline dönüşebilir.
[color=]Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı ve Güç Dinamikleri[/color]
Erkekler genellikle mimari süreçlerde ve denetim mekanizmalarında “çözüm üretici” rolüyle öne çıkarlar. Bu, kültürel olarak teşvik edilen bir tutumdur: sorunu tespit et, çözümü uygula, sonucu değerlendir. Ancak bu yaklaşım, zaman zaman ilişkisel boyutu görmezden gelir.
BDK’da görev alan mühendislerin ve denetçilerin çoğu, sistemi iyileştirmeye odaklanırken sosyal etkileri gözden kaçırabilir. “Binayı ayakta tutmak” teknik bir başarıdır ama “toplumu ayakta tutmak” çok daha karmaşık bir süreçtir. Burada erkeklerin çözüm odaklı tutumuyla kadınların ilişkisel duyarlılığı arasında bir denge kurulması gerekir.
Bir bina sadece betonarme bir yapı değil, aynı zamanda bir yaşam alanıdır. Kadınların sosyal etkilere duyarlılığıyla erkeklerin teknik çözüm üretme becerileri birleştiğinde, hem güvenli hem de yaşanabilir kentler ortaya çıkar.
[color=]Irk, Etnisite ve Mekânsal Adalet[/color]
BDK kavramını daha geniş bir çerçevede ele aldığımızda, ırk ve etnik kimlik de göz ardı edilemez. Pek çok toplumda, yapı denetimi süreçleri yalnızca “teknik gereklilik” değil, aynı zamanda bir ayrımcılık aracıdır.
Kentsel dönüşüm projelerinde hangi mahallelerin yıkılıp hangilerinin “yenileneceğine” karar veren sistem, genellikle alt sınıfları ve etnik azınlıkları olumsuz etkiler. Bu da “mekânsal adalet” tartışmalarını beraberinde getirir.
Denetim süreçleri, teknik gerekçelerle meşrulaştırılsa da, kimi zaman sosyal dışlamayı güçlendirir. Örneğin, Roman mahallelerinin veya mülteci yerleşimlerinin “standart dışı” ilan edilmesi, yalnızca bina güvenliğiyle değil, o toplulukların varoluş hakkıyla da ilgilidir.
Bu nedenle BDK, yalnızca binaların değil, aynı zamanda sosyal yapıların da denetimidir. Denetim kimin elindeyse, o toplumun mimarisi de onun değerleriyle şekillenir.
[color=]Sınıf Farkı ve Erişim Sorunu[/color]
BDK’nın en belirgin etkilerinden biri sınıfsal düzeyde ortaya çıkar. Yüksek gelirli gruplar için denetim, güvenlik garantisidir; düşük gelirli gruplar içinse ek bir mali yük. Denetim ücretleri, ruhsat süreçleri, bürokratik engeller, dar gelirli vatandaşların barınma hakkını zorlaştırır.
Bu noktada BDK’nın sadece teknik bir kurum değil, sınıf farkını yeniden üreten bir mekanizma olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yoksul kesimler, “standart dışı” olduğu gerekçesiyle cezalandırılırken, zengin bölgelerde standartların esnetildiği de sıkça görülür.
Dolayısıyla mimari denetim, yalnızca yapı güvenliği değil, aynı zamanda sosyal eşitsizliğin yeniden üretildiği bir alan hâline gelir.
[color=]Yeni Bir Mimari Vicdan: Empati ve Çözümün Birleşimi[/color]
Bugün forumlarda, akademik çevrelerde ya da mimarlık fakültelerinde BDK üzerine tartışmalar yürütülürken, meseleye yalnızca teknik değil, sosyal açıdan da bakmak gerekiyor. Kadınların empatik duyarlılığı ile erkeklerin çözüm odaklı bakışı birleştiğinde, daha kapsayıcı bir mimari anlayış doğabilir.
Mimarlık, yalnızca yapıları değil, toplumun adalet duygusunu da inşa eder. Eğer BDK süreçleri toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf farklarını dikkate alan bir etik temel üzerine oturursa, şehirler daha eşitlikçi, insanlar daha güvende olur.
Belki de BDK’nın asıl anlamı, “Bina Denetim Kuruluşu”ndan çok daha fazlasıdır: Birlikte Düşünme Kurumu. Çünkü denetim, yalnızca betonun değil, vicdanın da sağlamlığını ölçmeyi gerektirir. Ve bu ölçüm, teknik çizimlerden değil, insan hikâyelerinden başlar.
Bu konuyu uzun zamandır merak eden biri olarak söylüyorum: “BDK” terimiyle ilk kez bir mimari proje dosyasında karşılaştığımda, teknik bir kısaltma olduğunu anlamıştım ama anlamının ötesinde, bu tür terimlerin nasıl bir sosyal sistemin parçası olduğunu düşünmeden edemedim. BDK — yani “Bina Denetim Kuruluşu” — kulağa tamamen teknik bir kavram gibi gelebilir. Fakat mimarlığın toplumsal bir eylem olduğunu hatırlarsak, bu kısaltmanın ardında aslında çok daha derin yapısal ilişkiler, sınıfsal ayrımlar, toplumsal cinsiyet dinamikleri ve kültürel temsiller yatar.
Mimari, yalnızca binaların değil, aynı zamanda güç ilişkilerinin, kültürel kimliklerin ve sosyal değerlerin de inşa edildiği bir alandır. Dolayısıyla BDK kavramını sadece “denetim” olarak değil, aynı zamanda kimin denetlediği, kimin karar verdiği, kimin inşa ettiği sorularıyla birlikte düşünmek gerekir.
[color=]BDK’nın Teknik Tanımı ve Sosyal Arka Planı[/color]
Kısaca açıklamak gerekirse, BDK yani Bina Denetim Kuruluşu, inşaatların yasal standartlara uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğini kontrol eden, kamu güvenliği için oluşturulmuş bir sistemdir. Görünürde tamamen teknik bir yapı: mühendislik hesapları, beton kalitesi, statik güvenlik, proje uygunluğu gibi unsurların denetimiyle ilgilenir. Ancak pratikte bu süreçler, farklı sosyal grupların sisteme erişim biçimlerini doğrudan etkiler.
Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde, yapı denetimi yalnızca teknik bir süreç değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir mücadele alanıdır. Kimin hangi mahallede, hangi malzemeyle, hangi estetik anlayışla inşa ettiği; tüm bunlar sınıfsal, kültürel ve hatta cinsiyet temelli eşitsizliklerle iç içe geçer.
BDK’nın kararları, çoğu zaman “güvenlik” kavramı üzerinden meşrulaştırılır. Ancak bu güvenlik kavramı, yalnızca fiziksel değil, sembolik bir anlam da taşır: kimin şehrin merkezinde yaşayabileceği, kimin periferide kalacağı, kimin sesinin duyulacağı gibi konuları da şekillendirir.
[color=]Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden BDK[/color]
Mimarlık ve inşaat dünyası hâlâ büyük ölçüde erkek egemen bir alandır. Kadın mimarlar, mühendisler veya denetçiler genellikle görünmez emeğin temsilcileridir. BDK sisteminde de karar mekanizmalarının çoğu erkeklerin elindedir. Bu durum, yalnızca meslek içi temsiliyetle ilgili değil, aynı zamanda tasarımın kime hizmet ettiğiyle de ilgilidir.
Kadınlar genellikle sosyal yapıların etkilerini daha empatik bir biçimde kavrarlar. Bir binanın erişilebilirliği, güvenliği, yaşam kalitesi gibi konulara duygusal zekâyla yaklaşırlar. Bina denetim süreçlerinde bu empati eksikliği, “soğuk” teknik yaklaşımların toplumsal gerçekliği göz ardı etmesine yol açar.
Örneğin, bir apartman projesinde çocuk oyun alanının yeterliliği ya da kadınların güvenli ulaşımı gibi detaylar, çoğu zaman “önemsiz” görülür. Oysa bunlar, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından mimarinin en görünür göstergeleridir. BDK süreçleri, bu tür sosyal kriterleri daha fazla içermeye başladığında, mimarlık gerçekten insan merkezli bir disipline dönüşebilir.
[color=]Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı ve Güç Dinamikleri[/color]
Erkekler genellikle mimari süreçlerde ve denetim mekanizmalarında “çözüm üretici” rolüyle öne çıkarlar. Bu, kültürel olarak teşvik edilen bir tutumdur: sorunu tespit et, çözümü uygula, sonucu değerlendir. Ancak bu yaklaşım, zaman zaman ilişkisel boyutu görmezden gelir.
BDK’da görev alan mühendislerin ve denetçilerin çoğu, sistemi iyileştirmeye odaklanırken sosyal etkileri gözden kaçırabilir. “Binayı ayakta tutmak” teknik bir başarıdır ama “toplumu ayakta tutmak” çok daha karmaşık bir süreçtir. Burada erkeklerin çözüm odaklı tutumuyla kadınların ilişkisel duyarlılığı arasında bir denge kurulması gerekir.
Bir bina sadece betonarme bir yapı değil, aynı zamanda bir yaşam alanıdır. Kadınların sosyal etkilere duyarlılığıyla erkeklerin teknik çözüm üretme becerileri birleştiğinde, hem güvenli hem de yaşanabilir kentler ortaya çıkar.
[color=]Irk, Etnisite ve Mekânsal Adalet[/color]
BDK kavramını daha geniş bir çerçevede ele aldığımızda, ırk ve etnik kimlik de göz ardı edilemez. Pek çok toplumda, yapı denetimi süreçleri yalnızca “teknik gereklilik” değil, aynı zamanda bir ayrımcılık aracıdır.
Kentsel dönüşüm projelerinde hangi mahallelerin yıkılıp hangilerinin “yenileneceğine” karar veren sistem, genellikle alt sınıfları ve etnik azınlıkları olumsuz etkiler. Bu da “mekânsal adalet” tartışmalarını beraberinde getirir.
Denetim süreçleri, teknik gerekçelerle meşrulaştırılsa da, kimi zaman sosyal dışlamayı güçlendirir. Örneğin, Roman mahallelerinin veya mülteci yerleşimlerinin “standart dışı” ilan edilmesi, yalnızca bina güvenliğiyle değil, o toplulukların varoluş hakkıyla da ilgilidir.
Bu nedenle BDK, yalnızca binaların değil, aynı zamanda sosyal yapıların da denetimidir. Denetim kimin elindeyse, o toplumun mimarisi de onun değerleriyle şekillenir.
[color=]Sınıf Farkı ve Erişim Sorunu[/color]
BDK’nın en belirgin etkilerinden biri sınıfsal düzeyde ortaya çıkar. Yüksek gelirli gruplar için denetim, güvenlik garantisidir; düşük gelirli gruplar içinse ek bir mali yük. Denetim ücretleri, ruhsat süreçleri, bürokratik engeller, dar gelirli vatandaşların barınma hakkını zorlaştırır.
Bu noktada BDK’nın sadece teknik bir kurum değil, sınıf farkını yeniden üreten bir mekanizma olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yoksul kesimler, “standart dışı” olduğu gerekçesiyle cezalandırılırken, zengin bölgelerde standartların esnetildiği de sıkça görülür.
Dolayısıyla mimari denetim, yalnızca yapı güvenliği değil, aynı zamanda sosyal eşitsizliğin yeniden üretildiği bir alan hâline gelir.
[color=]Yeni Bir Mimari Vicdan: Empati ve Çözümün Birleşimi[/color]
Bugün forumlarda, akademik çevrelerde ya da mimarlık fakültelerinde BDK üzerine tartışmalar yürütülürken, meseleye yalnızca teknik değil, sosyal açıdan da bakmak gerekiyor. Kadınların empatik duyarlılığı ile erkeklerin çözüm odaklı bakışı birleştiğinde, daha kapsayıcı bir mimari anlayış doğabilir.
Mimarlık, yalnızca yapıları değil, toplumun adalet duygusunu da inşa eder. Eğer BDK süreçleri toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf farklarını dikkate alan bir etik temel üzerine oturursa, şehirler daha eşitlikçi, insanlar daha güvende olur.
Belki de BDK’nın asıl anlamı, “Bina Denetim Kuruluşu”ndan çok daha fazlasıdır: Birlikte Düşünme Kurumu. Çünkü denetim, yalnızca betonun değil, vicdanın da sağlamlığını ölçmeyi gerektirir. Ve bu ölçüm, teknik çizimlerden değil, insan hikâyelerinden başlar.