Atilla Peker: Kutlu Adalı olayı benim için bir sırdı Gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmek emeliyle Korkut Eken ile birlikte KKTC’ye gittiğini itiraf eden Sedat Peker’in ağabeyi Atilla Peker Sözcü’den Hürmet Öztürk’e yaptığı açıklamada talepte olmasına karşın sözünün alınmadığını bunun üzerine dilekçeyle savcılığa başvurduğunu söylemiş oldu.
Atilla Peker şu ayrıntıları verdi:
MEVTİ BENİM ELİLDEN OLMADI: 1996 yılının mart ya da nisan ayıydı. Kardeşim Sedat Peker’in daveti üzerine otele gittim. Orada Korkut Eken de bulunuyordu. Kıbrıs’ta, Türk tarafını Yunanlılara satmak isteyen PKK’lılar olduğunu, bunların asker ve polislerimizi şehit edenler olduğunu söylemiş oldu. Ben o devirde 27-28 yaşındayım. Her gencin gösterdiği refleksi gösterip Korkut Bey’le Kıbrıs’a gittim. Şükürler olsun ki Kutlu Adalı’nın vefatı benim elimden olmadı. Korkut ağabeyle birlikte Kıbrıs’a gidip bir otele yerleştik. Albay Galip Mendi’nin nazaranv yaptığı Sivil Savunma Dairesi’ne gittik. Orada Yarbay Enver Topuz da bulunuyordu. Onların Kutlu Adalı suikastıyla ilgilerinin olup olmadığını bilmiyorum. O görüşme sırasında da Kutlu Adalı ismi geçmedi. Ben bu şahsın bu biçimde PKK’lı terörist olduğunu sanıyordum.
TERÖRİST ÜZERE ANLATMIŞLARDI: KKTC’ye, Kutlu Adalı’yı öldürmek için gittiğimi biliyordum. Bana, Kutlu Adalı dağlarda gezen PKK’lı terörist üzere anlatılmıştı. Konutunun orada keşif yapmak emeliyle iki defa dolaştık. Bu esnada yanımda daima susturucu takılmış Uzi ve Jeriko silah vardı. Konutunun önüne gittiğimizde Adalı’nın yanında 12-13 yaşındaki bir çocuk bulunuyordu. Merhum tahminen başına bu biçimde bir şey gelecek diye çocukla dolaşıyor diye de aklımdan geçti. Yanında çocuk olursa tahminen canına kıymazlar diye bu biçimde bir yola başvurduğunu düşündüm. Konut yola yakındı. Konutun ışıkları yanıyor ve sesler geliyordu.
TEŞHİR OLUNCA TÜRKİYE’YE DÖNDÜK: 28 yaşındaydım, 53 yaşına geldim. olaylardan öğrendiğim, birileri rant peşindeyken, birileri de vatan millet ismine hizmet ediyor. Ben bunu anladım. Korkut ağabey de bu türlü kullanılan, ülkesine hizmet etmek isteyen birisidir. Kıbrıs’ta çalışmamızın üçüncü gününde, Kutlu Adalı’yı alayın içine getirdiler. Artık düşünüyorum da alay kumandanı öldürülmek istendiğini anlamış olacak ki şuurlu biçimde alayın içerisine alınmasını istedi. Bu sebeple aksiyonu gerçekleştiremedim. aslına bakarsanız bu durumda meskeninin etrafında dolaşıp da bu adamı (Kutlu Adalı’yı) öldürmenin bir manası kalmadı. Bu teşhir olduğundan biz de Türkiye’ye döndük. Fakat kendisi bana dedi ki, ‘Atilla’cığım, bu olay için yeniden geleceğiz.’
CEZAEVİNDEYKEN ARADI: 3-4 ay daha sonra ben silahla yaralamadan dolayı Paşakapısı Cezaevi’nde yatarken Korkut ağabey bana kendisi telefon etti. Benim cezaevinde bu biçimde cep telefonum vardı. ‘Atilla’cığım ben seni görmek istiyorum’ dedi. Günlerden cumartesi ya da pazardı. ‘Belki içeriye giremezsiniz, ben geleyim’ dedim. ‘Atilla gelip de bana açılmayacak kapı var mıdır?’ dedi. Ben de ‘Komutanım bu biçimde zahmet etmeyin ben gelirim’ dedim. Akşamüzeri kendimi hastaneye sevk ettirdim. bu biçimde fazla ring aracı olmadığı için cezaevinden hastaneye taksiyle gittik. Cezaevine dönmek için iki sivil araç getirttim. Natürel hedef cezaevine dönmek değil, Silivri’ye gitmekti.
YUNANİSTAN’A KAÇIYORUZ LATİFESİ: Orada komik bir kıssa anlatayım. Astsubayla uzman çavuş bizimle hastaneye geliyor. Lakin uzman çavuşun da gardiyanın da Silivri’ye gideceğimden haberi yok. Yalnızca astsubay biliyordu. Gardiyan sivil araca binmek istemedi. Zorla kolundan çekerek bindirdik. Giderken, ‘Nereye gidiyoruz?’ dedi. Alt sokakta bir yakınımı nazaranceğimi söylemiş oldum. Gardiyan ve uzman çavuş, ‘Biz nereye gidiyoruz’ diye huzursuz oldular. Bizim aracı kullanan akrabam, ‘Sizlerin kaç çocuğu var?” diye sordu. Birisinin üç, ötekinin iki çocuğu varmış. Onlara daire alacağımızı söylemiş olduk. Doğal bunları espri mahiyetinde yapıyoruz. ‘Yunanistan’a kaçıyoruz’ deyince uzman çavuş, ‘Atilla, şayet bu biçimde bir şey yaparsan kendimi öldürürüm’ dedi. Latife yaptığımı söyleyince, ‘Silivri’ye gideceğiz, orada görmem gereken birileri var. Görüşüp döneceğiz’ dedim. Lakin inanmıyorlardı. Otele girince rahatladılar. Erlerle gardiyana lobide oturmalarını söylemiş oldum. Uzman çavuş ve astsubayla birlikte kardeşim Sedat Peker, Korkut Eken ve tanımadığım iki kişi otelde bekliyorlardı. O gün yaşadığımız bir daha komik bir şey daha söyleyeyim. Üstte, Korkut ağabey astsubay ve uzmanı alnından öpüp, ‘Siz şu biçimde geçin, yiyin, için’ dedi. Yolda yaşadığımız değişik olayı anlattım. Orada bulunan bireylerden birisi, ‘Bir aşağıya inip -ben adalet bakanıyım, sizin burada işiniz ne?- diyeyim’ dedi. Orada gülme, curcuna koptu.
KIBRIS’IN UĞUR MUMCUSU: Korkut ağabey de ‘Kıbrıs’taki sıkıntıyı hallettik, duydun mu?’ dedi. Ben gazeteden okumuştum, Kıbrıs’ın Uğur Mumcu’sunun suikasta uğradığını. bu biçimde Kutlu Adalı’nın gazeteci olduğunu öğrendim. Barış Kuvvetleri Kumandanı Korgeneral Hasan Kundakçı Paşa’nın da makamına gittik. Lakin rastgele bir şey konuşmadık. Kıbrıs’ı fazla bilmiyordum, Lefke’ye mi, Girne’ye mi gittiğimi bilmiyordum. bu biçimde bir şey alışılmış ki yok. Susurluk kazası olunca, ötürüsıyla Mehmet Ağar’a bağlı olan bu grup bir travma geçirince, Korkut ağabey cezaevine girdiğinde, kardeşim Sedat Peker söylemiş olduği için ben yanımdaki kardeşlerimden Ali’yi kumandana hizmet etmesi için Ayaş Cezaevi’nde yanına verdim. Tahliye olana kadar ona hizmet etti. Ben de devir periyot cezaevine giderdim. Allah’ın işi, keşke Susurluk kazası olmasaydı. bir daha devletin vazifelileri, ülkeye hizmet edenler orada merhum olmasaydı öteki olaylar tahminen de peş peşe gelecekti.
SÖZ ALINMADI, DİLEKÇE VERDİ: Ben savcılığa bu mevzuda dilekçe verdim. Sedat Bey’in görüntüsünü gördüğümde, yanımda ailesiyle birlikte misafirlikte olan Yunus Olcay’a bir an evvel gidip Fethiye’de söz vermek istediğimi söylemiş oldum. Lakin o esnada bulunduğum yerden orası 3-4 km. vardı. Yol müsaadesi gelir gelmez de yola çıktım. Sivil şahısları konutun etrafında gördüğümde onlar polis mi değil mi tam emin olmadım. Yanımdakine ‘Hızlı biçimde savcılığa gidelim’ dedim. Öbür araçların da peşimden geldiğini gördüm. Bunların, polis olacağını düşündüğümde durduk. Polis olduğunu söyleyen bireylerle meskene geldik, mesken araması yapıldı. Emniyete geldik. Emniyette silahla ilgili tabirimi verdim. Mahkemeye çıkacağımı beklerken beni bir oraya, bir buraya gdolayıp yordular. Sonunda Yatağan İlçesi’ne getirdiler. Emniyette yanımda bir de memur bekliyordu. Bana kırıcı davranmadılar. Yalnızca ruhsal ortam berbattı. Burada tabir vermeden, silahla ilgili Fethiye’de terör hatalarına bakan savcıya söze verdim. Ayhan Sağıroğlu isimli avukatım, ‘Kutlu Adalı ile ilgili tabir vermek istediğimizi’ söylemiş oldu. Lakin o tabirim alınmadı. Sözümün alınmamasını ‘Sen bu sözden vazgeç’ diye yorumladım. Baro odasında sözümü yazıp dilekçeyi müracaat savcısına sunduk. Sözümün alınmasına niye olan silah da benim değil. Konutta silah bulunmadı. Araçta bulunan silah bana ilişkin değil. (Atilla Peker, 24 Mayıs’ta Fethiye’de ruhsatsız silah bulundurmaktan gözaltına alınmıştı)
BU BENİM SIRRIMDI: Ülkemizin ortasında bulunduğu konjonktürde bir şey yapılacağını sanmıyorum. Lakin siz amir pozisyonundasınız, yanınızdaki memura diyorsunuz ki ‘benimle ilgili bir tahkikat yap.’ Bu akla mantığa sığacak bir şey değil. Kutlu Adalı suikastı, Sedat Peker’in görüntüde yaptığı açıklama üzerine gündeme geldi. Ben olayı anlatma gereği duydum. Kutlu Adalı olayı benim için sırdı. Eşim bile bu sırrı bilmiyordu. kimselerle paylaşmamıştım. Madem sırdı, kimseye söylenmemeliydi. Kardeşim Sedat Peker’e yapılanların daha sonrasında bu türlü kendisi de açıklama yapınca, bu açıklamayı doğrular bir açıklama yapmazsam, kardeşimi palavra söylüyor pozisyona mı getirecektim? Yarın öleceğimi bilsem bile ben bu mevzuyu açıklardım. Bu ülkede, vatandaş, ilgili bireyler, herkes her şeyi biliyor lakin kaygıdan kimse doğruları söyleyemiyor. Biz hayata korkusuzca bakarak yetiştirildik. Ben niçin palavra söyleyeyim, niçin iftira atayım? Sedat Peker’in mafya değil, düzgün bir vatan evladı olduğuna inanıyorum.
Atilla Peker şu ayrıntıları verdi:
MEVTİ BENİM ELİLDEN OLMADI: 1996 yılının mart ya da nisan ayıydı. Kardeşim Sedat Peker’in daveti üzerine otele gittim. Orada Korkut Eken de bulunuyordu. Kıbrıs’ta, Türk tarafını Yunanlılara satmak isteyen PKK’lılar olduğunu, bunların asker ve polislerimizi şehit edenler olduğunu söylemiş oldu. Ben o devirde 27-28 yaşındayım. Her gencin gösterdiği refleksi gösterip Korkut Bey’le Kıbrıs’a gittim. Şükürler olsun ki Kutlu Adalı’nın vefatı benim elimden olmadı. Korkut ağabeyle birlikte Kıbrıs’a gidip bir otele yerleştik. Albay Galip Mendi’nin nazaranv yaptığı Sivil Savunma Dairesi’ne gittik. Orada Yarbay Enver Topuz da bulunuyordu. Onların Kutlu Adalı suikastıyla ilgilerinin olup olmadığını bilmiyorum. O görüşme sırasında da Kutlu Adalı ismi geçmedi. Ben bu şahsın bu biçimde PKK’lı terörist olduğunu sanıyordum.
TERÖRİST ÜZERE ANLATMIŞLARDI: KKTC’ye, Kutlu Adalı’yı öldürmek için gittiğimi biliyordum. Bana, Kutlu Adalı dağlarda gezen PKK’lı terörist üzere anlatılmıştı. Konutunun orada keşif yapmak emeliyle iki defa dolaştık. Bu esnada yanımda daima susturucu takılmış Uzi ve Jeriko silah vardı. Konutunun önüne gittiğimizde Adalı’nın yanında 12-13 yaşındaki bir çocuk bulunuyordu. Merhum tahminen başına bu biçimde bir şey gelecek diye çocukla dolaşıyor diye de aklımdan geçti. Yanında çocuk olursa tahminen canına kıymazlar diye bu biçimde bir yola başvurduğunu düşündüm. Konut yola yakındı. Konutun ışıkları yanıyor ve sesler geliyordu.
TEŞHİR OLUNCA TÜRKİYE’YE DÖNDÜK: 28 yaşındaydım, 53 yaşına geldim. olaylardan öğrendiğim, birileri rant peşindeyken, birileri de vatan millet ismine hizmet ediyor. Ben bunu anladım. Korkut ağabey de bu türlü kullanılan, ülkesine hizmet etmek isteyen birisidir. Kıbrıs’ta çalışmamızın üçüncü gününde, Kutlu Adalı’yı alayın içine getirdiler. Artık düşünüyorum da alay kumandanı öldürülmek istendiğini anlamış olacak ki şuurlu biçimde alayın içerisine alınmasını istedi. Bu sebeple aksiyonu gerçekleştiremedim. aslına bakarsanız bu durumda meskeninin etrafında dolaşıp da bu adamı (Kutlu Adalı’yı) öldürmenin bir manası kalmadı. Bu teşhir olduğundan biz de Türkiye’ye döndük. Fakat kendisi bana dedi ki, ‘Atilla’cığım, bu olay için yeniden geleceğiz.’
CEZAEVİNDEYKEN ARADI: 3-4 ay daha sonra ben silahla yaralamadan dolayı Paşakapısı Cezaevi’nde yatarken Korkut ağabey bana kendisi telefon etti. Benim cezaevinde bu biçimde cep telefonum vardı. ‘Atilla’cığım ben seni görmek istiyorum’ dedi. Günlerden cumartesi ya da pazardı. ‘Belki içeriye giremezsiniz, ben geleyim’ dedim. ‘Atilla gelip de bana açılmayacak kapı var mıdır?’ dedi. Ben de ‘Komutanım bu biçimde zahmet etmeyin ben gelirim’ dedim. Akşamüzeri kendimi hastaneye sevk ettirdim. bu biçimde fazla ring aracı olmadığı için cezaevinden hastaneye taksiyle gittik. Cezaevine dönmek için iki sivil araç getirttim. Natürel hedef cezaevine dönmek değil, Silivri’ye gitmekti.
YUNANİSTAN’A KAÇIYORUZ LATİFESİ: Orada komik bir kıssa anlatayım. Astsubayla uzman çavuş bizimle hastaneye geliyor. Lakin uzman çavuşun da gardiyanın da Silivri’ye gideceğimden haberi yok. Yalnızca astsubay biliyordu. Gardiyan sivil araca binmek istemedi. Zorla kolundan çekerek bindirdik. Giderken, ‘Nereye gidiyoruz?’ dedi. Alt sokakta bir yakınımı nazaranceğimi söylemiş oldum. Gardiyan ve uzman çavuş, ‘Biz nereye gidiyoruz’ diye huzursuz oldular. Bizim aracı kullanan akrabam, ‘Sizlerin kaç çocuğu var?” diye sordu. Birisinin üç, ötekinin iki çocuğu varmış. Onlara daire alacağımızı söylemiş olduk. Doğal bunları espri mahiyetinde yapıyoruz. ‘Yunanistan’a kaçıyoruz’ deyince uzman çavuş, ‘Atilla, şayet bu biçimde bir şey yaparsan kendimi öldürürüm’ dedi. Latife yaptığımı söyleyince, ‘Silivri’ye gideceğiz, orada görmem gereken birileri var. Görüşüp döneceğiz’ dedim. Lakin inanmıyorlardı. Otele girince rahatladılar. Erlerle gardiyana lobide oturmalarını söylemiş oldum. Uzman çavuş ve astsubayla birlikte kardeşim Sedat Peker, Korkut Eken ve tanımadığım iki kişi otelde bekliyorlardı. O gün yaşadığımız bir daha komik bir şey daha söyleyeyim. Üstte, Korkut ağabey astsubay ve uzmanı alnından öpüp, ‘Siz şu biçimde geçin, yiyin, için’ dedi. Yolda yaşadığımız değişik olayı anlattım. Orada bulunan bireylerden birisi, ‘Bir aşağıya inip -ben adalet bakanıyım, sizin burada işiniz ne?- diyeyim’ dedi. Orada gülme, curcuna koptu.
KIBRIS’IN UĞUR MUMCUSU: Korkut ağabey de ‘Kıbrıs’taki sıkıntıyı hallettik, duydun mu?’ dedi. Ben gazeteden okumuştum, Kıbrıs’ın Uğur Mumcu’sunun suikasta uğradığını. bu biçimde Kutlu Adalı’nın gazeteci olduğunu öğrendim. Barış Kuvvetleri Kumandanı Korgeneral Hasan Kundakçı Paşa’nın da makamına gittik. Lakin rastgele bir şey konuşmadık. Kıbrıs’ı fazla bilmiyordum, Lefke’ye mi, Girne’ye mi gittiğimi bilmiyordum. bu biçimde bir şey alışılmış ki yok. Susurluk kazası olunca, ötürüsıyla Mehmet Ağar’a bağlı olan bu grup bir travma geçirince, Korkut ağabey cezaevine girdiğinde, kardeşim Sedat Peker söylemiş olduği için ben yanımdaki kardeşlerimden Ali’yi kumandana hizmet etmesi için Ayaş Cezaevi’nde yanına verdim. Tahliye olana kadar ona hizmet etti. Ben de devir periyot cezaevine giderdim. Allah’ın işi, keşke Susurluk kazası olmasaydı. bir daha devletin vazifelileri, ülkeye hizmet edenler orada merhum olmasaydı öteki olaylar tahminen de peş peşe gelecekti.
SÖZ ALINMADI, DİLEKÇE VERDİ: Ben savcılığa bu mevzuda dilekçe verdim. Sedat Bey’in görüntüsünü gördüğümde, yanımda ailesiyle birlikte misafirlikte olan Yunus Olcay’a bir an evvel gidip Fethiye’de söz vermek istediğimi söylemiş oldum. Lakin o esnada bulunduğum yerden orası 3-4 km. vardı. Yol müsaadesi gelir gelmez de yola çıktım. Sivil şahısları konutun etrafında gördüğümde onlar polis mi değil mi tam emin olmadım. Yanımdakine ‘Hızlı biçimde savcılığa gidelim’ dedim. Öbür araçların da peşimden geldiğini gördüm. Bunların, polis olacağını düşündüğümde durduk. Polis olduğunu söyleyen bireylerle meskene geldik, mesken araması yapıldı. Emniyete geldik. Emniyette silahla ilgili tabirimi verdim. Mahkemeye çıkacağımı beklerken beni bir oraya, bir buraya gdolayıp yordular. Sonunda Yatağan İlçesi’ne getirdiler. Emniyette yanımda bir de memur bekliyordu. Bana kırıcı davranmadılar. Yalnızca ruhsal ortam berbattı. Burada tabir vermeden, silahla ilgili Fethiye’de terör hatalarına bakan savcıya söze verdim. Ayhan Sağıroğlu isimli avukatım, ‘Kutlu Adalı ile ilgili tabir vermek istediğimizi’ söylemiş oldu. Lakin o tabirim alınmadı. Sözümün alınmamasını ‘Sen bu sözden vazgeç’ diye yorumladım. Baro odasında sözümü yazıp dilekçeyi müracaat savcısına sunduk. Sözümün alınmasına niye olan silah da benim değil. Konutta silah bulunmadı. Araçta bulunan silah bana ilişkin değil. (Atilla Peker, 24 Mayıs’ta Fethiye’de ruhsatsız silah bulundurmaktan gözaltına alınmıştı)
BU BENİM SIRRIMDI: Ülkemizin ortasında bulunduğu konjonktürde bir şey yapılacağını sanmıyorum. Lakin siz amir pozisyonundasınız, yanınızdaki memura diyorsunuz ki ‘benimle ilgili bir tahkikat yap.’ Bu akla mantığa sığacak bir şey değil. Kutlu Adalı suikastı, Sedat Peker’in görüntüde yaptığı açıklama üzerine gündeme geldi. Ben olayı anlatma gereği duydum. Kutlu Adalı olayı benim için sırdı. Eşim bile bu sırrı bilmiyordu. kimselerle paylaşmamıştım. Madem sırdı, kimseye söylenmemeliydi. Kardeşim Sedat Peker’e yapılanların daha sonrasında bu türlü kendisi de açıklama yapınca, bu açıklamayı doğrular bir açıklama yapmazsam, kardeşimi palavra söylüyor pozisyona mı getirecektim? Yarın öleceğimi bilsem bile ben bu mevzuyu açıklardım. Bu ülkede, vatandaş, ilgili bireyler, herkes her şeyi biliyor lakin kaygıdan kimse doğruları söyleyemiyor. Biz hayata korkusuzca bakarak yetiştirildik. Ben niçin palavra söyleyeyim, niçin iftira atayım? Sedat Peker’in mafya değil, düzgün bir vatan evladı olduğuna inanıyorum.