Ahmet Taşgetiren: İktidar SADAT’la münasebetin neresine kefil? DUVAR- Karar muharriri Ahmet Taşgetiren, köşesinde, SADAT’a ve TSK’dan ihraç edilen ya da emekli olan askerlerin kurdukları oluşumlara değindi. AK Parti’nin “askeri alanı tanzim” konusunda keskin atılımlarının akabinde SADAT’ın kurulduğuna dikkat çeken Taşgetiren, “15 Temmuz’un bastırılmasında SADAT’ın bir tesiri – katkısı olmuş mudur, en azından şimdilik bilinmiyor, ya da bilinse bile söz edilmiyor” dedi.
SADAT’ın diğer silahlı operasyonlara girip girmediğinin da belirsizliğine değinen Taşgetiren, bu argümanların yalnızca muhalefetin değil global güçlerin de gündeminde olabileceğini belirtti. “Asıl soru şudur: SADAT’la münasebetin neresine kefildir iktidar?” diyen Taşgetiren’in yazısının ilgili kısmı şu biçimde:
“Bir orta bütün bu oluşumlara önderlik eden emekli general Adnan Tanrıverdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanları ortasına girdi. daha sonrasında da hem Adnan Paşa tıpkı vakitte SADAT ve ASSAM mercek altına alındı.
Türkiye’de TSK daima sistem ortasında hassas bir kurum oldu. Siyaset için de kıymetli idi TSK’nın yapısı ve pozisyonu. Yakın periyoda ve AK Parti ile ilgili siyasi geçmişe nazaran, 28 Şubat TSK eksenli bir operasyondu. Yargının TSK’ya brifing verdiği günler. Ak Parti birinci senelerında “cuntalar” gerçeği ile karşılaştı ve FETÖ’nün Emniyet – Yargı yapılanması ile el ele askeri alanı kontrol altına almaya çalıştı.
daha sonra “Paralel yapı” olgusu ortaya çıktı. PDY’nin Emniyet – Yargı ayağı 17-25 Aralık operasyonuna yol açtı. Ortadan üç yıl geçince de 2016 – 15 Temmuz kalkışması geldi. daha sonrasında iktidarın askeri alanı tanzim atılımı hayli daha keskin seyretti ve tam orada iktidara SADAT etrafında toplanan eski askerlerin katkıda bulunduğu haberleri ortalığı kapladı.
Bunun çapı nedir, tam olarak bilinmiyor.
15 Temmuz’un bastırılmasında SADAT’ın bir tesiri – katkısı olmuş mudur, en azından şimdilik bilinmiyor, ya da bilinse bile tabir edilmiyor.
ASSAM’la ortaya konan bir misyon çerçevesi var. Türkiye’nin merkezinde yer aldığı Asya ve Afrika’yı kapsayan bir İslamileşme – İslamileştirme misyonu bu. Şahsen Adnan Paşa’nın kelamlarına yansıyan “Mehdi’nin gelişine dünyayı hazırlama” üzere bir misyonun ismi konmuş durumda.
Bunlar ortaya çıkınca tartışma büyüdü ve peşinden Adnan Paşa, Cumhurbaşkanlığı danışmanlığından ayrıldı. Bunlar ortaya çıkmamış, tartışma konusu olmamış olsaydı, başdanışmanlık devam edecek miydi, bilinmiyor.
Ancak bu çeşit misyonun Cumhurbaşkanı danışmanlığı üzere bir konum ortasında sorun teşkil edeceği değerlendirilmiş olmalı ki, o bakılırsavden ayrılmak zarurî oldu.
Aslında, hem tırnak ortasında “küresel İslami misyon” hem SADAT’ın askeri bağlantılarla iç içe yapısı, sorunlu durumun çabucak hemen ortadan kalkmadığı üzere bir durumu gündeme taşıyor.
İslam coğrafyası, Asya’dan Afrika’ya uzanan nerede ise tüm alanlarda, sıcak günler yaşıyor. Savaşlar, iç çatışmalar, idare – sistem değişiklikleri vs… Tüm bu hadiselerde gerek kurumsal olarak ordular gerekse diğer silahlı örgütler tesirli oluyorlar. Bunların bir kısmına Türkiye de müdahil oluyor. Diyelim Suriye’de Özgür Suriye Ordusu’nun yapılanmasına Türkiye taraf verdi.
Olayın SADAT gündemini ilgilendiren kısmı, SADAT’ın diğer silahlı operasyonlarda devreye girip girmediği ile ilgilidir. O istikamette argümanlar var, suçlamalar var.
Muhalefet SADAT’ın içerde siyasi alanda devreye sokulma ihtimali ile gündem oluşturmaya çalışıyor. Muhalefetin savlarının ciddiyeti var – yok, şahsen benim bu mevzudaki bilgim kâfi değil.
Ancak bu biçimde bir bahsin, yalnızca muhalefetin gündeminde olmayacağı açık. Türkiye’nin ilgilendiği coğrafyanın, dünyanın bütün büyük güçlerinin ilgi alanı olduğu da fazlaca muhakkak. SADAT’ın “Mehdi’nin gelişine hazırlanması”nı öngördüğü coğrafyanın da global güçlerin ilgi alanı ortasında olduğu görmezden gelinemez.
Bu noktada Türkiye’nin siyasetleri ile SADAT – ASSAM yaklaşımları ne ölçüde örtüşüyor, her iki mecrada çalışmalar var ise bunlar nerede buluşup – ayrışıyor ve tüm bunlar global güçlerin raporlarına nasıl giriyor, bunlar değerli diye düşünüyorum.
İslâm davası – silahlı güç – Türkiye – Dünya sözleri bir ortaya geldiğinde mümkün riskleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Türkiye, daha doğrusu Ak Parti iktidarı, evvel desteklediği Mavi Marmara’nın gerisinden daha sonra çekildi. niye sanki? niye bir gün İHH sorunlu yapı halinde görülmeye başlandı? Asıl soru şudur: SADAT’la bağlantının neresine kefildir iktidar?”
(KAYNAK)
SADAT’ın diğer silahlı operasyonlara girip girmediğinin da belirsizliğine değinen Taşgetiren, bu argümanların yalnızca muhalefetin değil global güçlerin de gündeminde olabileceğini belirtti. “Asıl soru şudur: SADAT’la münasebetin neresine kefildir iktidar?” diyen Taşgetiren’in yazısının ilgili kısmı şu biçimde:
“Bir orta bütün bu oluşumlara önderlik eden emekli general Adnan Tanrıverdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanları ortasına girdi. daha sonrasında da hem Adnan Paşa tıpkı vakitte SADAT ve ASSAM mercek altına alındı.
Türkiye’de TSK daima sistem ortasında hassas bir kurum oldu. Siyaset için de kıymetli idi TSK’nın yapısı ve pozisyonu. Yakın periyoda ve AK Parti ile ilgili siyasi geçmişe nazaran, 28 Şubat TSK eksenli bir operasyondu. Yargının TSK’ya brifing verdiği günler. Ak Parti birinci senelerında “cuntalar” gerçeği ile karşılaştı ve FETÖ’nün Emniyet – Yargı yapılanması ile el ele askeri alanı kontrol altına almaya çalıştı.
daha sonra “Paralel yapı” olgusu ortaya çıktı. PDY’nin Emniyet – Yargı ayağı 17-25 Aralık operasyonuna yol açtı. Ortadan üç yıl geçince de 2016 – 15 Temmuz kalkışması geldi. daha sonrasında iktidarın askeri alanı tanzim atılımı hayli daha keskin seyretti ve tam orada iktidara SADAT etrafında toplanan eski askerlerin katkıda bulunduğu haberleri ortalığı kapladı.
Bunun çapı nedir, tam olarak bilinmiyor.
15 Temmuz’un bastırılmasında SADAT’ın bir tesiri – katkısı olmuş mudur, en azından şimdilik bilinmiyor, ya da bilinse bile tabir edilmiyor.
ASSAM’la ortaya konan bir misyon çerçevesi var. Türkiye’nin merkezinde yer aldığı Asya ve Afrika’yı kapsayan bir İslamileşme – İslamileştirme misyonu bu. Şahsen Adnan Paşa’nın kelamlarına yansıyan “Mehdi’nin gelişine dünyayı hazırlama” üzere bir misyonun ismi konmuş durumda.
Bunlar ortaya çıkınca tartışma büyüdü ve peşinden Adnan Paşa, Cumhurbaşkanlığı danışmanlığından ayrıldı. Bunlar ortaya çıkmamış, tartışma konusu olmamış olsaydı, başdanışmanlık devam edecek miydi, bilinmiyor.
Ancak bu çeşit misyonun Cumhurbaşkanı danışmanlığı üzere bir konum ortasında sorun teşkil edeceği değerlendirilmiş olmalı ki, o bakılırsavden ayrılmak zarurî oldu.
Aslında, hem tırnak ortasında “küresel İslami misyon” hem SADAT’ın askeri bağlantılarla iç içe yapısı, sorunlu durumun çabucak hemen ortadan kalkmadığı üzere bir durumu gündeme taşıyor.
İslam coğrafyası, Asya’dan Afrika’ya uzanan nerede ise tüm alanlarda, sıcak günler yaşıyor. Savaşlar, iç çatışmalar, idare – sistem değişiklikleri vs… Tüm bu hadiselerde gerek kurumsal olarak ordular gerekse diğer silahlı örgütler tesirli oluyorlar. Bunların bir kısmına Türkiye de müdahil oluyor. Diyelim Suriye’de Özgür Suriye Ordusu’nun yapılanmasına Türkiye taraf verdi.
Olayın SADAT gündemini ilgilendiren kısmı, SADAT’ın diğer silahlı operasyonlarda devreye girip girmediği ile ilgilidir. O istikamette argümanlar var, suçlamalar var.
Muhalefet SADAT’ın içerde siyasi alanda devreye sokulma ihtimali ile gündem oluşturmaya çalışıyor. Muhalefetin savlarının ciddiyeti var – yok, şahsen benim bu mevzudaki bilgim kâfi değil.
Ancak bu biçimde bir bahsin, yalnızca muhalefetin gündeminde olmayacağı açık. Türkiye’nin ilgilendiği coğrafyanın, dünyanın bütün büyük güçlerinin ilgi alanı olduğu da fazlaca muhakkak. SADAT’ın “Mehdi’nin gelişine hazırlanması”nı öngördüğü coğrafyanın da global güçlerin ilgi alanı ortasında olduğu görmezden gelinemez.
Bu noktada Türkiye’nin siyasetleri ile SADAT – ASSAM yaklaşımları ne ölçüde örtüşüyor, her iki mecrada çalışmalar var ise bunlar nerede buluşup – ayrışıyor ve tüm bunlar global güçlerin raporlarına nasıl giriyor, bunlar değerli diye düşünüyorum.
İslâm davası – silahlı güç – Türkiye – Dünya sözleri bir ortaya geldiğinde mümkün riskleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Türkiye, daha doğrusu Ak Parti iktidarı, evvel desteklediği Mavi Marmara’nın gerisinden daha sonra çekildi. niye sanki? niye bir gün İHH sorunlu yapı halinde görülmeye başlandı? Asıl soru şudur: SADAT’la bağlantının neresine kefildir iktidar?”
(KAYNAK)